8 Şubat 2008 Cuma

Hüngür Hüngür Ağlamalısın


Haydi güle güle gülüm
haydi güle güle
Hani ağlamak yoktu?
Ağlama kızım,
gözüne batacak sürmelerin.
Taksiye bindin işte,
işte hapishanesinde yattığım şehrin
geçiyorsun içinden.
Şöför belki ben yaşta bir adam
dikiz aynasından bakıyor sana
anlıyor bu güzel kadının ağlamasını.
Belki onunda içerde yatanı vardır,
belki tanır beni, belki kendiside bizdendir.
Biliyorum:
Demirlerden seyrettiğim bu şehir
kaplıcalar
türbeler
ipek fabrikaları ve kocaman bir çınardır.
Ve sahici insanları
benim insanlarım
nasılda perişan...
Fakat yüzlerine güneş vurmuş gibi olmuştur
sen gözyaşları arasından
onlara baktığın zaman.
Sen bu şehre bundan öncede geldin demek?
Sen bu şehre gelesinde beni aramayasın!
Öylemi? AĞLA GÜLÜM!
Hemde hüngür hüngür ağlamalısın.
Hayır ağlama, Allah belamı versin benim ağlama!
Etrafına bak:
Ben ve şehir çoktan arkada kaldık

Nazım Hikmet

30 Ocak 2008 Çarşamba

Gece ve Sessizlik ve Gelecek





Gece 3 bilemedin 4... Geçen sene bu zamanlar... Kar yağıyordu yatmadan, belki de yatmadım hiç, internet illetine kapılıp uyumamışımdır da, camdan dışarı bakınca beyazdı etraf en hafifinden... Almışım makineyi, çekmişim 2 fotoğraf... Belki de beyazlığın vermiş olduğu huzur ve sessizliği yakalamak idi amacım... Bu gece de televizyonlar, kar "randevu" verdi dediler durdular ama ekti bizi nedense, Balkanlardan gelen soğuk hava basıncı... Oysa özlemeye başladık bembeyaz sokakta her tarafımızı sararak yürüyüp, buzdan donmuş yollarda "kıç" üstü düşmeyi... İşin romantizmi bir yana, İstanbul'a kar yağması lazım önümüzdeki yaz susuzluk çekmemek için... Böyle eften püften yağmurlarla dolacak gibi değil barajlar ve göller... Herşeyi unuttığumuz gibi susuz geçen yaz günlerimizi de unuttuk ve her zaman yaptığımız gibi geleceği çok uzak görüyoruz... Çocukluğumdan bir sigorta reklamı hatırlıyorum "gelecek de bir gün gelecek" diyordu, geliyor o bize hiç gelmeyecek gibi gördüğümüz gelecek, lakin artık neşe ile değil dertler ile gelecek gibi...

29 Ocak 2008 Salı

Deniz,Martı ve Güneş







En kolay fotoğraf çekme işidir güneşin batışını yakalamak,bir de deniz varsa yakınında, kamerayı alıp bir kıyıya atarsın kendini, hele hele güneş yorgun argın mesaisini bitirip "güle güle" derken dünyaya, sadece fotoğraf makinesinin en büyük düğmesine basmak kalır sana... Bir de martılar "sorti" atıyorsa, gökyüzünde, çerçevenin de içine almışsan onları, kendini fotoğrafçı zannedersin... İşte bir vapur seyahatı esnasında yakalanan kareler...

26 Ocak 2008 Cumartesi

Merhaba



Akıp giden bir süreçtir hayat, dur desen durmaz, sanki seni dinleyecek-kimsin ki seni dinlesin- kendi akışına göre devam eder işlemeye zaman, tik tak tik tak tik... karşı durmak için kapatırsın gözlerini, uyumaktır sence zamanı stoplamanın yolu, ama o daha feci dert salar sana uyandığında, sebebi de sen kapamışken göz kapaklarını dünyaya, kimse durmamış yerinde, akmış zaman tik tak tik tak tik tak tik... yetişmek istemek geçenlere ise başka bir tuzaktır, hem de ne tuzak, kaçırılanı geri getireceğim derken, elindekini de yaşayamıyorsun işte... gitti işte yine tik tak tik tak tik... belki de durdurmak lazım bir şekilde ama durmaz ki, en azından fotoğrafa hapsetmek lazım zamanı ki geriye dönüp baktığımızda elimizde bir şeyler kalsın, pişmanlıklarımız dışında...